Home
Tıp Tarihi
Cerrahinin gelişmesine katkı sağlayan Üç Bilim Adamı ve Üç Trajik Öykü

Cerrahinin gelişmesine katkı sağlayan Üç Bilim Adamı ve Üç Trajik Öykü

Genelde tıp biliminin gelişmesine ışık tutmuş üç bilim adamının öykülerini derlemeye çalıştım. Kendi çağlarında buluşları ile hekimlik mesleğine ve cerrahi bilimine önemli katkılar sağlamış bu bilim insanlarının öyküsü tutuculuğa, bağnazlığa, kıskançlığa ve önyargılara karşın hoşgörülü, sorgulayıcı, yenilikçi ve dayanışmacı olmanın önemini göstermektedir.

keyhole

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu gün en zor, en karmaşık ameliyatları güvenle yapabiliyorsak bunu bilim ve teknolojinin gelişmesine borçluyuz. Günümüz tıbbının ve cerrahinin ulaştığı bu seviye inanılmaz düzeydedir. Eski çağlarda kan kaybı oluşturarak hastayı şoka sokup ameliyat edilen dönemlerden robotlarla hastalara minimal zarar veren yöntemlerle ameliyatlar yapılmaya başlanmıştır. Cerrahinin bu denli gelişmesi anestezi, asepsi – antisepsi, enfeksiyonlarla mücadele, anatomi, cerrahi eğitim ve teknolojik gelişme ile birlikte olmuştur. Bütün bu basamaklarda nerede ise rol almış katkı sağlamış bilim adamlarının yaşadıkları sorunlar ve ezgiler bilimin bağnazlığa, tutuculuğa karşı ne denli ciddi bir mücadele verdiğinin göstergeleri ile doludur.

Tıp biliminin bir dalı olan Cerrahi ve cerrahlar tarihsel olarak büyük sıkıntılardan geçmişlerdir. Cerrahlar bugün dahi dünyanın her yerinde hastalarına yardım etmeye çalışırlarken başarısız oldukları durumlardan ötürü acımasızca suçlanan, malpraktis yasaları ile mahkemelerde süründürülen, davalarla boğuşan bir durumdadırlar.

Asurlular ve Babiller’de tıp, tanrılara karşı sorumlu olan rahiplerin himayesindeydi. Bu dönemde “doktor-rahip” modeli devam etmektedir. Bu rahip-hekimler tanrılara karşı sorumludurlar. Ancak cerrahlar rahip olmadıklarından hastalara karşı uyguladıkları tedaviden dolayı devlete, sivil otoriteye karşı sorumluydular. MÖ 1700-1500 yıllarındaki tıp uygulamalarına ilişkin kurallar ve yasaları içeren “Hammurabi Kanunları’nda” 282 maddeden 10 tanesi cerrahların alacakları ücretler ve hata yaptıklarında çarptırılacakları cezalara aitti. Tıp mesleğini pratikte icra edenlere, meşhur 215. madde cerrahlara uygulanırdı. Bu maddede bir hasta operasyon sırasında hayatını ya da gözünü kaybederse doktorun elleri kesilirdi. Bu durumda olan rahip-doktor ne yapardı? Hastalık kötü ruhlar tarafından yaratıldığından rahip-doktor soruna müdahale eder, teşhisi koyar, ilacını verir veya ayinini yapardı, hasta iyileşirse ondan, ölür ise tanrıdan bilinirdi.

Cerrahlar kendilerini ispatlamaları tarihsel olarak çok uzun sürdü. Ancak barutun icadı ve 14. yüzyıl başlarında bunun savaşlarda kullanılması cerrahiye ilginin artması ve gelişmesine neden oldu. Bu dönemdeki önemli isimlerden biri Ambroise Pare’dir. İlk kez, Latincede bir cerrahi kitap yazmıştır. 11.yüzyılın sonunda cerrahlar kendi loncalarını kurmaya başladılar. Ancak bunlarla birlikte daha da az eğitim görmüş cerrahlar yani berberler ortaya çıktı. İngiltere’de berberler ve cerrahlar loncası 14. Yüzyılda birleşti ve 1540’da yapılan bir anlaşma ile cerrahlar berberlik yapmama ve berberlerde yaptıkları cerrahinin diş hekimliği konusunda sınırlı kalma konusunda anlaştılar.

Rönesans’la birlikte Orta Çağdan çıkmış Avrupa’da bilimin birçok alanında olduğu gibi cerrahide doğrudan veya cerrahinin gelişmesine dolaylı olarak katkı sağlamış gelişmeleri görmekteyiz. Anatomi bunlardan bir tanesidir. 16 yüzyılın başlarında tıp öğrenimi Galen’in öğretilerine dayanıyordu. Bununla birlikte bazı hekimler tarafından doğrudan gözlem yerine, Galen’den parçalar okuyup ezberlemenin iyi bir yöntem olmadığını anlamıştı. Ne var ki, diseksiyon için kadavra bulma büyük sorundu. Mezarlıktan ceset çalma dışında bir çözüm yoktu.

Andreas Vesalius (31 Aralık 1514 - 15 Ekim 1563)

Andreas Vesalius (31 Aralık 1514 – 15 Ekim 1563)

Andreas Vesalius, işte bu dönem de kuş, fare ve diğer hayvanların diseksiyonundan büyük zevk alan Belçikalı bir bilim adamı olarak tıp öğrenimini anatomi ve ameliyat profesörü olarak atandığı Padua Üniversitesi’nde tamamladı.

Paduan yargıçlarından biri 1539 yılında Vesaliusun çalışmaları ile ilgilenmeye başladı. Ona idam edilen suçluların vücutlarını anatomik diseksiyon için verdi. Bu diseksiyonlar sırasında daha önce yalnızca maymunlar üzerinde çalışma yapan Galen öğretileri ile zıt bilgilere ulaştı. İnsanlarla maymunların anatomilerinin farklı olduğunu gördü. Yalnızca insan diseksiyonu ile yapılan gözlemlere dayalı De Humani Corporis Fabrica isimli anatomi kitabını 1543 yılında yayınladı. Daha sonra İmparator V Charles ve oğlu II Philip’ resmi doktoru oldu.

Katolik kilisesinin keskin kurallarına rağmen çalışmalarını insan bedeninde sürdüren Vesalius, İncil’de yer alan Havanın Âdemin kaburga kemiklerinden birinden geldiği, bu nedenle erkek kaburga kemiklerinin kadınlardan bir tane daha az olduğu bilgisinde farklı olarak hem kadınların hem de erkeklerin kaburga kemiklerinin sayısının eşit olduğunu gösterdi. Böylece inanışın yanlışlığını ispatladı. Elbette bu çalışmaları tepkisiz kalmadı. Hem tutucu hekimler hem de kilisenin düşmanlığını kazandı. Diseksiyon için bir İspanyol şairi öldürdüğü ve ateist olduğu iddiası ile 1564 yılında tutuklandı. İnsan bedeni kaçakçılığına karışmak suçundan cezalandırıldı. Kral II Philip cezasını Kutsal toprakları ziyaret etmesi şartı ile indirdi. Ziyaret sonrası geri dönerken denizde fırtınaya tutuldu, kurtarılmasına rağmen ağır yaralandığı için ölümden kurtulamadı.

Anestezi uygulamalarının gelişmesi cerrahinin gelişmesinde büyük paya sahiptir. Bir rastlantılar sonucu gelişen anestezi. Cerrahların ağrı kaygısı olmadan, telaşsız ve daha dikkatli ameliyatlar yapmalarını sağlamıştır. Cerrahi oluşturduğu ağrı ve dolayısı ile şok nedeni etkili bir tedavi yöntemi asırlarca olamadı. Hekimler yılarca ağrısız cerrahi girişimi sağlayacak ilaçlar aradılar. Alkol ve afyon batıda, akapuntur ve afyon ise Çin’de denenen ilaç ve yöntemler olmasına rağmen 1844 yıllara kadar bu konu da etkili bir çözüm bulunamadı.

Gardner Quincy Colton (17 Şubat 1814– 9 Ağustos 1898)

Gardner Quincy Colton (17 Şubat 1814– 9 Ağustos 1898)

Gerek azotprotoksit ve gerekse eter önceleri eğlence aracı olarak kullanılmıştır. Adına güldürücü gaz “laughing gas” denen azotprotoksit sirklerde kullanılırken eter partilerde bir tür sarhoşluk yapan madde olarak kullanılmıştır. O dönemin kimyacılarından biri olan Gardner Quincy Colton azot protoksit ile ilgili çalışmalarını açıklamak üzere 10 Aralık 1844′de Hardfort, Cunnecticut’ta bir konferans vermiş ve bu konferansta azotun dinleyiciler tarafından kullanılmasını da önermiştir. Bu konferansı izlemekte olan genç diş hekimi Horace Wells azot gazını koklayanlardan birinin yerine dönerken dizini şiddetle sıraya çarptığını, dizinin zedelemesine rağmen ağrı duymadığını dikkatle gözlemlemiş, bu gazın diş çekimi sırasında kullanılabileceğini düşünmeye başlamıştır. Dr. Horace Wells o güne kadar çok kaba bulduğu, çekim sonrası hastaların yaşadığı şiddetli ağrılar nedeni ile mesleğini birçok kez bırakmayı düşünen bir diş hekimi olarak derhal Colton ile görüşür. Wells ertesi gün Colton ve asistanı William Riggs’i, öfori yapacak dozdan daha yüksek bir dozla azotprotoksit kendisine vererek çürük azı dişinin çekilmesi konusunda ikna eder. Çekim sonrası kendisine geldiğinde “diş hekimliğinde yeni bir çağ başladı” diye çığlık atar ama bu çağ onun için parlak olamayacağının farkında değildir.

Azotprotoksit gazı ile birçok hastayı komplikasyonsuz ve başarı ile ameliyat eden Wells’i asistanı olan Dr. Morton bu işi halka duyurması konusunda ikna eder. Massachusetts Genel Hastanesinde bir konuşma ve gösteri planlanır. Diş çekimi sırasında hastaya verilen gaz torbası erken çekildiği için hastada tam bir baygınlık oluşmaz. Hasta uyumuş olmasına rağmen yinede çekim sırasında ağrı duymuştur. Salondakiler Wells’i aşağılarlar, onu sahtekarlıkla suçlayıp salondan kovarlar. Gururu kırılan Dr. Wells çalışmalarına bir süre arar verir. Daha sonra asistanı Dr. Morton’un eter anestezisi ile başarılı ameliyatlar yaptığını duyunca morali daha da bozulur.

Bir dönem Fransa’ya gider ama Amerika’ya tekrar geri döner. Daha sonra kloroform ile çalışmalar yapmaya başlar. Kloroforma bağımlı olur ve daha da ötesi aklını kaçırır. Bir gün çıldırarak sokağa fırlar iki fahişenin elbiseleri üzerine sulfirik asit döker. Bunun üzerine tutuklanır ve hapsedilir. Kloroform etkisi hapislik günlerinde geçince kendine gelmeye başlar böylece yaptığı korkunç işleri hatırlayarak ayağındaki arterlerden birini ağrıyı azaltmak için kloroform inhalasyonu yaptıktan sonra keserek intihar eder.

Enfeksiyon hastalıkları ve onların tedavisi henüz daha mikropların ve antibiyotiklerin bilinmediği dönemlerde çok zordu. Buna rağmen bulaşıcı hastalıkların yayılmasında hijyenin önemini anlayan doktorlar az değildi. Eski Mısır Uygarlığında bile temizliğin önemi fark edilmiş ve yerleşim yerleri ve kişilerin temizliği yasalar ile düzenlenmişti. Buna rağmen 19 yüzyılın ortalarına kadar koruyucu hekimlikte el yıkamanın önemi anlaşılmamıştı. İşte bu dönemde Macaristan doğumlu bir doktor olan Ignaz Phillip Semmelweis yaptığı gözlemler ve ortaya attığı görüşler sayesinde ‘anne kurtarıcı’ olarak anılmasına yol açan puerperal ateşin önlenmesi ve antisepsinin uygulamalarının öncüsü oldu.

Dr. Ignaz Philipp Semmelweis (1 Temmuz 1860 - 13 Ağustos 1865)

Dr. Ignaz Philipp Semmelweis (1 Temmuz 1860 – 13 Ağustos 1865)

Avusturya’da Viyana Genel Hastanesin doğum kliniğinde asistan olarak çalıştığı sırada tıp öğrencileri ve kendisinin çalıştığı doğum kliniğinde lohusalık hummasına bağlı ölüm oranı %18’iken, ebe öğrencilerin devam ettiği ayni hastanede ölüm oranı %1 kadar olduğunu gözlemler. Lohusalık hummasının otopsi odasından doğum servisine orda çalışan doktorlar tarafından taşındığını ve ölüme bunların sebep olduğunu anlar. O güne kadar her bir yeni doğum yapmış annenin farklı sebeplerden dolayı öldüğü düşünülürken Semmelweis ölümlerin çoğunun ayni sebebe bağlı olduğunu iddia eder. Bu sebep ise o güne kadar ciddi bir şekilde ihmal edilmiş olan temizlikle ilgili olduğunu açıklar ve klorlu su ile el yıkamaya başlar ve ölüm oranı %3’lere düşer.
Semmelweis 1847 yılında henüz 28 yaşında genç bir asistan iken bu açıklamaları yapmıştı. Ancak bu sıralarda, Macaristan’ın 1849’daki Avusturyalılara yönelik başarısız devrim girişimi, Viyanalı doktorların Macar meslektaşlarına karşı yersiz bir milliyetçilik duygusu beslemelerine yol açmıştı. Semmelweis kutlama beklerken, aşağılanma bulmuştu. Hastane yönetimi tarafından sözleşmesi sona erdirildiği gibi, başlattığı el yıkama uygulamasından da vazgeçilmişti.

Viyana’dan ayrılıp Budapeşte’ye döndü ve kendini hemen tümüyle dirençle karşılaşan kuramını bir kitap halinde yazmaya verdi. Loğusa Hummasının Nedenleri ve Önlenmesi başlıklı kitabı 1861 de yayınlandı, ama birçok bilim adamı, hatta Patolojinin babası sayılan Berlin’de Rudolph Virchow dahi kendisini ikna edici bulmadı.

Rudolf Virchow (13 Ekim 1821 - 5 Eylül 1902)

Rudolf Virchow (13 Ekim 1821 – 5 Eylül 1902)

Sürekli olarak meslektaşlarının “Nerede hani, senin o mini yaratıkların ?” biçiminde alaylarına maruz kalıyordu. Semmelweis bunun üzerine açık ve giderek artan bir şiddetle mektuplar yazıyor ve doğum uzmanlarını sorumsuz katiller olarak suçluyordu. Bir süre sonra bu durumun çığırından çıktığı ve Semmelweis’in ruh sağlığının giderek bozulduğu, Viyana’ya geldiği bir dönemde arkadaşları tarafından akıl hastanesine yatırıldığı bilinmektedir. Hastaneye yatırıldıktan 15 gün sonra ölmüştür. Ölüm nedeni olarak hastaneye yatırılmadan önce lohusalık hummasına bağlı ölen bir kadına otopsi yaparken elinin yaralanası ve buna bağlı sepsis olduğu söylenmektedir.

Antisepsinin öncüsü olan Semmelweis’in, önce İngiltere’de Lister’in, hemen ardından Fransa’da Pastör’ün zafer kazanan antisepsi ilkesine yönelik açıklamalarıyla haklılığı sonradan anlaşılmıştır.

Joseph Lister (5 Nisan 1827 - 10 Şubat 1912)

Joseph Lister (5 Nisan 1827 – 10 Şubat 1912)

Louis Pasteur (27 Aralık 1822 - 28 Eylül 1895)

Louis Pasteur (27 Aralık 1822 – 28 Eylül 1895)

  •  
  •  
  •  
  •  
  •